10 Eylül 2012 Pazartesi

TATİL-4: SEDİR ADASI-BODRUM-AKYARLAR-MANİSA



Muğla-Akyaka' ya kadar gelmişken, Sedir Adası'  na gitmemek olmazdı-öyle çok insan gidiyordu ki teknelerle, gerçekten görülesi bir yer zannettik-biz de bir günümüzü ayırıp gittik elbette geri kalır mıyız :) Zannettik ki uzaktan görüldüğü kadar büyük olan bu adada kimbilir neler vardır. Tek bir plaj, onun da plaj kısmındaki kum çevrelenmiş, basmak yasak, denize küçük köprülerden giriyorsunuz, ve bütün herkes orada vıcık vıcık. Cleopatra' nın girdiği sahillerden biri. daha önceden kumuna basmak yasak falan değilmiş. Fakat bu kum, kendini yenileyen bir kum olduğu için -ki gerçekten özel bir kum incecik- daha sonrasında etrafını çevrelemişler ve yasak koymuşlar. Yalnızca Dünya'nın iki yerinde varolduğu bilinen bu özel kumun özellikleri de ateşte yanıyor, sodalı suda kendiliğinden çoğalıyor ve büyüteç altında incelendiğinde hareket ediyor olmasıymış. 

Millet öyle bir doluşmuştu ki denize, herkes dip dibe ve resmen deniz pislenmişti artık kalabalıktan. Biz de yine akıllılık edip arka taraflarda bir küçük koy bulduk kendimize. Zaten göçebeler gibi şemsiye ve hasırlarımızla gezdiğimiz için hiç sıkıntı olmadı bulduğumuz her yere tünemek :) Neyse açıkçası değmedi gittiğimize. Hem tekne ücreti, hem içeriye giriş ücreti epey pahalıya mal oldu ve 2 saat bile durmadık. İçerisinde yine Yunanlı kalıntıları olduğu için, müze hesabına ücret alıyorlar giriş için. Neyse sadece gidişteki tekne turu keyifliydi, işte fotoğrafları...




Burasıyla ilgili bahsedebileceklerim bu kadar. Bir de Akyaka için anlatacaklarımı bitirmeden, son olarak da gidebileceğiniz plaj ve koylarla ilgili ipuçları vermek istiyorum. Çınar Plajı sakin, güzel; fakat büyük çakıl taşlı  ve deniz ayakkabısız girmeyin kesinlikle. İncekum denilen bir plaj var. O da Sedir Adası' na gitmek için binilen teknelerin olduğu yerin biraz daha ilerisinde. Fakat İncekum Plajı da küçük ve çok kalabalık. İncekum' a gelmeden hemen önce güzel bir koy var ağaçların arasında, havuz gibi de denizi var. Girdiğimiz en güzel deniz orasınınkiydi diyebilirim. İşte ordan da birkaç görüntü...



Daha sonra Akbük Plajı varmış -ki orasının en ünlü plajlarındanmış- bizim vaktimiz olmadı ama çok güzelmiş diye duyduk. Bu taraflara gidip de, daha sakin bir yerlerde denize girmek isterseniz; koylar çok fazla; ama dediğim gibi arabayla gitmeniz şart. Evet geçiyorum son iki günlük Bodrum turumuza...

Öncelikle oraya gittiğimizde bulduğumuz İlayda Butik Otel' den bahsedeyim. Bodrum' a gitme fikri son anda çıkınca, bir delilik yaptık ve yer falan ayarlamadan kendimizi orada bulduk. Zaten çok yakındık 1,5-2 saatte vardık Bodrum-Akyarlar' a. Direk merkez elbetteki kalabalık ve pahalı olurdu bu ayda. Ama Akyarlar gayet uygundu bizce ve yine şirin, küçük bir yerdi. Tesadüfen bulduk yine kalacağımız yeri ve manzarası falan süperdi. Otel de fena sayılmazdı.







Bir akşam Turgutreis' e gittik. Orası daha normal bir şehir havasında. yani direk yazlık bir yer değil. Ama sahili falan güzeldi yine. Tek oturmak için bulabildiğimiz yer; sahildeki kahve dünyasıydı. Orda da el sanatları standları çok fazlaydı. Ama ben sanırım alışveriş havamda değildim, hiç bir şey almadım bu tatilde. Sadece her gittiğimiz yerden, o yeri simgeleyen magnetler aldık. Ve buzdolabımızı gittiğimiz yerlerin magnetleriyle süslemeye karar verdik. Gittiğimiz her yerden magnet almayı unutmayacağız artık (klasik biliyorum ama güzel bence, onlara baktıkça oralardaki anılarımız gelcek hemen aklımıza).

                                Bunlar da oralardan aldığımız magnetlerimiz...


                        Bütün dolabı bunlarla kaplamak istiyorum. Bunun için çok gezmem lazım çoookk :)

Son gecemizde de Bodrum merkeze gittik. Upuzun dapdar bir sokağı vardı. Yine yol boyunca hediyelik dükkanları vardı. Bizi pek açmadı oralar, çok kalabalık ve gürültülüydü. Görmemiş olmayalım diye gittik zaten Bodrum' a da.



Ertesi gün hüzünle yola koyulduk. Gidişler hep heyecanlı ve sevinçli, dönüşler hep hüzünlü mü olmak zorunda :( Ama giderken uğrayacağımız yerler olduğu için, yine de meraklı ve heyecanlıydım. İzmir' den geçerek Manisa' ya uğradık. Manisa' nın meşhur kebabından yedik. Ve Yenihan' da cilveli kahve içmeye gittik. O da ne dediğinizi duyar gibiyim :) Netten baktık ki Manisa' nın cilveli kahve denilen, bademli, fındıklı, kömür ateşinde pişen Türk kahvesi meşhurmuş. Bunu da Yenihan' da Cafe Han' da içmek gerekiyormuş. Kahvenin yanında bir kaşık veriliyor. Kahve içilmeden önce bademler yeniyor. Ardından kahve içiliyor. Köpükle badem ezmesinin karışımı özel bir tat oluşturuyor. Dövülmüş bademin kahvenin dibine çökmemesi için mutlaka çifte kavrulmuş olması gerekiyomuş. İlk olarak şehzadeler için hazırlanan bu kahve sonrasında gelinlik kızlarla meşhur olmuş. Gelinlik kızlar, eve gelen görücülere bu cilveli kahveyi hazırlarmış.



Ve tatil biter. Yine işler güçler bizi bekler :) Umarım yararlı ve keyifli bir tatil postu serisi olmuştur. Sevgiyle kalın...

4 yorum:

  1. resimler çok güzeldi canım...
    zevkle baktım...

    YanıtlaSil
  2. fotoğtaflara bayıldım:-)
    cilveli kahve farklı bir tatmış gerçekten.
    bu arada şal sana çok yakışıyo canım.
    sevgiyle kal...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. saol cnmcım,
      yorumun için teşekkür ederim,
      mutlu ettin beni :)
      sevgiler benden...

      Sil