27 Eylül 2012 Perşembe

ETKİNLİK VE GERİ DÖNÜŞLER

biliyorsunuz ki; oyuncak ve kitap kampanyasıyla ilgili çok güzel tepkiler aldım. duyarlılığınız için teşekkür ediyor ve etkinliği paylaştıktan 1 saat içinde kargosunu hazırlayıp yollayan sevgili Zeynep' in gönderdiklerini sizlerle paylaşıyorum...






kendisine teşekkür ediyorum ve kargosunu hazırlama öyküsünü anlattığı bu yazısını okumaya davet ediyorum sizi : http://cicileydi.blogspot.com/

aynı duyarlılığı sizlerden de bekliyorum arkadaşlar...

ÇOCUKLARI SEVİNDİRMEK İSTEMEZ MİSİNİZ? BUYRUN ÖYLEYSE...



yeni bir etkinlik başlatmak istiyorum; etkinliğimiz oyuncak ve kitap toplama etkinliği. çocuğunuzun kullanmadığı ya da paylaşmayı istediği bir oyuncağı ya da bir hikaye kitabını bana yolluyosunuz; ben hepsini güzel paketler yapıyorum ve bayram vesilesiyle sizler adına toplu bir şekilde ya Çocuk Esirgeme Kurumu' na ya da ihtiyacı olan bir vakıfa götürüyorum. güveni nasıl mı sağlayacağız; hepsini fotoğraflamaya çalışacağım, yolladıklarınızın yerine ulaştığını görebilmeniz için, çocukların o mutluluğunu görebilmeniz için.
yeni almak isteyenler yenisini de yollayabilir elbette; ama evinizde oyuncak sepetinin içinde oynanmayı bekleyen, birini sevindirmeyi bekleyen oyuncaklarınız varsa; yollamakla hiç bir şey kaybetmezsiniz. vereceğiniz bir tek kargo ücreti olacak. sadece oyuncak ve hikaye kitaplarınızı bekliyorum. yollayacaklarınızın çok fazla yıpranmamış olmalarına dikkat edelim saygı adına. katılmak isteyenler, mail yoluyla bana ulaşabilirler: minikatolyem@gmail.com 
hatta ve hatta eşlik etmek isteyenler olursa hepberaber de gidebiliriz. bloglarınızda duyurup katılımı artırabilirsek çok daha güzel olur. güzel geri dönüşlerinizi bekliyorum... :)

son katılım: 12 Ekim 2012 Cuma (en geç bu belirtilen tarihte kargonuzu yollayabilirsiniz)

25 Eylül 2012 Salı

YENİ BİR ETKİNLİK





yeni bir etkinlik başlatmak istiyorum; etkinliğimiz oyuncak ve kitap toplama etkinliği. çocuğunuzun kullanmadığı ya da paylaşmayı istediği bir oyuncağı ya da bir hikaye kitabını bana yolluyosunuz; ben hepsini güzel paketler yapıyorum ve bayram vesilesiyle sizler adına toplu bir şekilde ya Çocuk Esirgeme Kurumu' na ya da ihtiyacı olan bir vakıfa götürüyorum. güveni nasıl mı sağlayacağız; hepsini fotoğraflamaya çalışacağım, yolladıklarınızın yerine ulaştığını görebilmeniz için, çocukların o mutluluğunu görebilmeniz için.

yeni almak isteyenler yenisini de yollayabilir elbette; ama evinizde oyuncak sepetinin içinde oynanmayı bekleyen, birini sevindirmeyi bekleyen oyuncaklarınız varsa; yollamakla hiç bir şey kaybetmezsiniz. vereceğiniz bir tek kargo ücreti olacak. sadece oyuncak ve hikaye kitaplarınızı bekliyorum. yollayacaklarınızın çok fazla yıpranmamış olmalarına dikkat edelim saygı adına. katılmak isteyenler, mail yoluyla bana ulaşabilirler: minikatolyem@gmail.com 

hatta ve hatta eşlik etmek isteyenler olursa hepberaber de gidebiliriz. bloglarınızda duyurup katılımı artırabilirsek çok daha güzel olur. güzel geri dönüşlerinizi bekliyorum... :)

son katılım: 12 Ekim 2012 Cuma (en geç bu belirtilen tarihte kargonuzu yollayabilirsiniz)

Ek-1: 
 Arkadaşlar ilgi ve duyarlılığınız için şimdiden teşekkür ediyorum. fakat şöyle bir sorun var; nolur kendi çocuklarınızın oynamayacağı eskilikte oyuncakları ya da yırtık kitapları göndermeyin. o şekilde göndercekseniz, hiç göndermeyin derim. çünkü bizim de götürürken yüzümüz olsun dimi? eski püskü şeyleri ben oradaki çocuklara götüremem hak verirsiniz ki. kitapların sayfaları yırtık, kimisi eksik falan.oyuncaklar kırık ve eski. maalesef bu tarz durumlar oldu. kimse üstüne alınmasın; zaten yayınlamıcam. bundan sonraki göderecekler için sölüyorum; mümkünse çok çok az kullanılmış olsun. hatta yeni bile alıp gönderebilirsiniz. bir çocuk kitabı ne kadar olabilir ki? madem ki bir işe giriştik, bir sevap işleyeceğiz, lütfen daha da özen gösterelim. hak vereceğinizi umuyorum...

İÇ HUZUR VE ALDIĞIM EN GÜZEL HABER

hala gözlerim dolu dolu, hala içim içime sığmıyor. dün aldığım haberin heyecanıyla uyuyamadım bile mutluluktan. öyle rahatlamış ki bedenim, öyle hafifim ki şu an; bir kuşun kanadına takılmış ordan oraya uçuyorum göklerde sanki. dün huzursuzlanan yüreğimin acısını dindirmeye daha güzel bir merhem olamazdın. elimden bu kadarı mı geliyor, hayır daha fazlası olmalı diye yakınırken; iç seslerim avazınca bağırıyorlardı, dahası olmalı, layığını bulamıyor hiç bir şey, yetemiyor yaptıklarım. yapacaklarım hep gelecek zamanda kalıyor, ya da geçmişte kalan konuşmalarda... oradan geçen bir kuşun kanadında benden alakasız yerlere sürükleniyor düşünülenler... zaman akıp geçiyor, elde avuçta bir avuç toprak götüreceklerin. kelimelerin değeri yok, verilen sözlerin değeri yok; uygulamaya geçmek lazım. iç huzuru yakalamak için çaba sarfetmek, kendinden eksilmeden, artırarak yola devam etmek lazım. sonbaharda savrulan o sarı yapraklar gibi değil; bir kelebeliğin ölümünü bekler gibi çaresizce de değil; bir karıncanın koca bir dağa tırmanmak için attığı ilk adım gibi olmalıyız. içimizdeki lüzumsuz sesleri değil; yapacaklarımız için heyecanla atan kalbimizin sesi olmalı kulak verdiğimiz. tek bir şey için olmalı mücadelemiz, tek olmalı seslerimiz.

en yakın arkadaşlarımdan, can dostum, bana öyle güzel bir haber verdin ki; öyle güzel bir anımda verdin ki hem de örtüneceğin haberini; Allah yolunu açık etsin inşallah. Allah sana bununla beraber daha nice güzel kapılar açsın. vesile olabildiysem bir nebze ne mutlu bana. Allah örtünmek isteyen herkese nasip etsin, herkesin de bu güzel duyguyu içine versin inşallah. 

benim örtünmemle ilgili postu okumak isterseniz; buraya tık tık. Sevgiler....

21 Eylül 2012 Cuma

KİTAP ÖNERİSİ : KULAK AŞIK OLURMUŞ GÖZDEN EVVEL

                                                "Söylemişler gelenler bizden evvel,
                                                Kulak aşık olurmuş, gözden evvel"



Sema Maraşlı' nın 'Eşimin Eşi Yok' adlı kitabını okumuştum. bir çok hikayeden oluşan kitabını çok sevmiştim. insan merakla ve keyif alarak okuyor. geçen sipariş ettiğim kitaplarımın yanında bunu da almıştım merak edip. Sema Hanım' ın hem kadın hem erkek açısından bakarak yaptığı adaletli yorumlarını çok gerçekçi buluyorum. en azından kendisi de bir bayan olarak sadece kadınları tutup, mantıksız tavsiyelerde bulunmuyor (ki diğer bir çok kitapta bu tarz şeylere rastlıyoruz). eşler arasındaki ilişkileri İslami açıdan da ele alarak değerlendirmesi ve bu doğrultuda tavsiyelerde bulunması da çok hoş. kimi kendi deneyimleri, kimi çevresinden tanık olduğu örneklerle yazdıklarını desteklemesi; karşılaştığı davranışların nedenlerine inip, sonuçlarının anlamsız olmadığını ispatlaması, yazarı farklılaştırıyor. erkek gözüyle kadınların detaycılığına değinirken; kadın gözüyle erkeklerin bizler kadar duygusal olmadığına gerçekçi bir dille değiniyor. erkeklerin duygusallığının yoğun olmamasını da yererek değil, fıtratlarından kaynaklandığını anlatırken; sizin de mantıklı düşünmenizi sağlıyor :)

objektif bir kalemden çıkan bu kitabı ve yazarın diğer kitaplarını da okumanızı tavsiye ederim. keyifli okumalar diliyorum...

yazarın diğer kitapları:

  • Eşimin Eşi Yok
  • Eşimle Tanışmayı Unutmuşuz
  • Eşim Aşkım Olsun
  • Muhabbet Olsun
  • ayrıca çok güzel çocuk kitapları da mevcut

20 Eylül 2012 Perşembe

HEDİYE VAR HAAAANIIIIMMMM :)

Söz verdim 100 kişi olunca hediyem var dedim. bakalım çekiliş gününe kadar ne kadar büyük bir aile olabileceğiz merakla bekliyorum katılımlarınızı. bütün üyelerimi düşünerekten; hediye için size iki ayrı seçenek sunmaya karar verdim. çekiliş sonucu kazanan üyemiz, dilediği hediye seçeneğini belirtecek ve hediyesi hemen kargolanacak. merak mı ediyorsunuz buyrun merakınızı gidereyim öyleyse bakalım beğenecek misiniz? :)


1.hediye seçeneği :


                                                           nar çiçeği Evitare şal


2. hediye seçeneği :


                                               şık boncuk ve taşlarla süslü taç ve küpe

çekilişe hak kazanmak için yapmanız gerekenler ise çok basit :
  •  bloğunuzda ve facebook sayfalarınızda çekilişimi duyurmanız. eğer tek hesabınız varsa; birinden duyurmanız yeterli olacaktır.  (duyurularınızı resimlerle yaparsanız sevinirim. resimlerin üzerine birkaç kere tıklayınca çıkan kutucuğu işaretleyin, kopyalama sağlanıyor)
  • ve mail adreslerinizle birlikte, duyuru linklerinizi bu postun altına yorum olarak bırakmanız.
son katılım : 14 Ekim 2012 Pazar
çekiliş sonucunu belirleme : 15-16 Ekim 2012
kargolama : 16-20 Ekim 2012 arasında yapılacaktır.

ne dersiniz bayram için benden sizlere şık bir hediye olmaz mı? tarihleri Kurban Bayramı' na göre belirledim ki; belki bayram kombininizi tamamlamaya yardımcı olur ne dersiniz? katılımlarınızı bekliyorum. bol şans... :)

NOT: fotoğraflar kopyalanamıyor fakat resim üzerine birkaç kere sağ tık yapıp kapattıktan sonra bir kutucuk çıkıyor onu işaretleyip tamam dedikten sonra kopyalayabiliyorsunuz. duyuruyu resimle yaparsanız daha iyi olacaktır. teşekkürler...

17 Eylül 2012 Pazartesi

HER KADIN ÖRTÜNMEK İSTER

Bu post tamamen düşünülmeden, konunun nereye geleceğini planlamadan yazıldı. ve başlığı sonradan atıldı. kitaplardan, ondan bundan bahsederken; bir bakmışım örtünme hikayemi anlatıvermişim :) sizlerle konuşur gibi, iç döker gibi, sanki en yakın arkadaşımla sohbete dalıp sabahlamak gibi... buyrun sohbetimize...

Zaman zaman kitapyurdu.com dan bir sürü kitap sipariş ederim, mis gibi yepyeni kitaplarımın da gelmesi için sabırsızlanırım. kitaplığımı oluşturmak çok hoşuma gidiyor. evimizde minik bir kitaplığımız var şimdilik. onun zamanla dolduğunu görmek yetiyor bana. çünkü okuduğum her bir kitap, sanki ayrı bir dönemimi anlatıyor ve hepsinin içinde kayboluşlarım, kendimden bir şeyler buluşlarım ya da içindeki karakterleri hayal dünyamda canlandırarak kitaba dahil oluşlarım geliyor aklıma. elimin değdiği her bir sayfa, sanki kitabın bir sene daha yaşlandığını hissettiriyor bana. ve ilerde Allah nasip ederse; belki çocuklarımın da okuyacağı bu kitaplar, onlarla yaşıt olacak ve anne babalarının ellerinin değdiği o sayfalar, belki de çok farklı hayallere, değişimlere sürükleyecek onları.

başkalarından alarak okuduğum kitapları dahi, sonrasında alarak kitaplığıma eklemeye gayret ediyorum. ayrıca kitapların kapak sayfaları çok dikkatimi çekiyor. bir ara en beğendiğim kitap kapaklarını sizlerle paylaşmak isterim. en son verdiğim sipariş; dini kitaplar üzerineydi. aslında burada belkide kısaca paylaştığım bir şey var. ben daha çok yeni örtülüyüm. henüz örtüneli 6-7 ay kadar oldu. ve yakın çevrem olsun, yeni tanıştığım insanlar olsun bu konuda çok şey soruyorlar. en çok da 'nasıl karar verdin ve nasıl cesaret edip bir anda örtünebildin?' diye. aslına bakarsanız; küçük yaşta (belki aileden öyle gördüğü ya da buna yöneltildiği için olabilir) örtünenler, sanırım sizin işiniz daha kolay. çünkü ergenliği geçip, ilerleyen yaşlarda örtünmek istediğiniz zaman; nefsinizle kıyasıya bir mücadeleye giriyorsunuz ve ne yalan söyleyeyim ağır bastığı zamanlar da çok oluyor. her ne kadar örtünmeden önce, kılık kıyafetlerinize dikkat etseniz de, namazınızı kılmaya çalışsanız da; örtü apayrı bir şeymiş gibi geliyor. örtünene kadar geçen süreç; tamamıyle casaret gerektiren ve nefsinle sürekli diyalog halinde olduğun bir dönem. bütün hissettiklerimi açıkça yazacağım; çünkü biliyorum ki bir çoğunuz var bu durumda olan, benim yaşadığım iç savaşı yaşayan, biliyorum.

öncelikle her kadının uğruna mücadele verdiği saçları... evet, saç bir kadını büyük değişimlere götürebiliyor ama Kur'an- ı Kerim' de geçen; saçımızın bir telinin dahi gözükmemesi gerektiği, gibi bir ibare varken ve bunu içten içe her fırsatta düşünmeye yoğunlaştığınız zaman; saçınla başınla uğraşasın dahi gelmiyor. evet, ben de saçlarımı çok sevenlerdenim ve bu konuda da şöyle düşündüm; 'ya saçlarım olmasaydı?'. neden başkalarına beğendirmek, Allah' a kendini beğendirmekten daha önemli olsun ki? bu aşamayı bu şekilde geçtim, sıra geldi kılık kıyafete. yaz sıcakları gelecek, tamam yarım kollu kıyafetlerden alışkınım zaten, ee bol upuzun etekleri de seviyorum; ama ya örtü? 'yazın sıcağında saçlarını toplar çıkarsın dışarı; ama örtü ya çok bunaltırsa ya yapamazsam, mücadele edemezsem o sıcaklarla?' cehennem ateşinden daha sıcak olamaz ya!

geldik son aşamaya; herkesin tepkileriyle tek tek karşılaşmaya. verdiğin savaşın kahramanı olmaya son bir adım kaldı. duygularına gem vur, sen örtünmek için onca yollardan geçtin, onca mücadeleler verdin; senin yaptığını başaramayan birinin iki dudağından dökülen olumsuz bir söz mü seni üzecek yoksa hesap günü Rabbinin 'neden benim sevgimi kazanmaktansa; onların sevgisini kazanmayı seçtin?' demesi mi?

örtündüm, çıktık. o gün Ankara' ya gidecektik eşimin ailesini ziyarete. orda bir gün kalıp, sonra da Eskişehir' e benim ailemi ziyerete gidecektik, hepsine sırayla süpriz yapacaktık. evet; ailem de dahil kimsenin haberi yoktu örtüneceğimden.ailelerimiz çok sevindi, annemin gözleri doldu, sarıldık ağladık. ve inanır mısınız bir kişi bile yadırgamadı, hatta farketmeyen akrabalar dahi oldu; sonrasında çok güldük; 'ama sen sanki hep kapalıydın gibi geliyor bana, hiç yadırgamadım' diyenler oldu. herkes çok yakıştırdı, çok mutlu oldular. ama bende öyle bir cesaret oldu ki, örtündüm, çıktım ve dimdik herkesin karşısındaydım, kendimle gurur duyuyordum başardığım için. aslında başarı kelimesi de anlamsız biliyor musunuz, çünkü cesaret edememek gibi bir şey söz konusu olamazmış, olmamalı da. öyle rahatladım ki, üzerimden öyle büyük bir yük kalktı ki anlatamam. abartılacak bir şey yokmuş inanın. örtünmeyü düşünen arkadaşlarlara sesleniyorum; eğer istiyorsanız hiç düşünmeyin derim. göreceksiniz ki herşey çok daha güzel olacak. insanların size karşı takındıkları üslup bile değişiyor. kötü anlamda mı; hayır. aksine çok daha saygılı yaklaşıyor herkes, biri size elini uzatırken bile çekiniyor, sizi önemsiyor ne der nasıl davranır, elimi uzatsam tokalaşır mı tokalaşmaz mı ve en çok rahatladığım konulardan biri de bu oldu diyebilirim. önünüze gelen herkesle tokalaşmak zorunda kalmıyorsunuz.

her neyse dediğim gibi, benim için hem bir çok şey değişti hem de çoğu şey aynı kaldı. yani önceki yaşantıma, arkadaşlıklarıma aynı yerden devam ediyorum. her şey rutin bir şekilde işliyor, bir sorun yok Allah' a şükür. çünkü ben yine aynı ben' im ve değişen sadece dış görüntüm.

ailelerimizde ne kadar görsek de örtünmemiz gerektiğini, bu konuda asla zorlanmadık. tamamıyle kendi isteğim. hatta çok soran oldu, eşin mi istedi diye. çünkü evlendikten 4 ay sonra örtündüm ben. doğal olarak insanların aklına ilk gelen bu oldu :) hayır, bu konuda eşim sadece destek oldu bana. hem de öyle destek oldu ki; Allah örtünmemle beraber ibadetlerimin sevabı kadar sevap da ona yazsın. Allah razı olsun kendisinden. bana söylediği tek şey şuydu, o da örtündükten sonra söyledi bunu. 'evet, ben seni örtünmek için uyarmakla mükelleftim dinimiz gereği; ama Allah senden razı olsun ki bunu bana bir kez bile söyletmeden kendi rızanla yaptın'. işte tüm bunlar benim için yeterliydi...

                                                          
nereden nereye geldim kitaplardan bahsediyordum, konuyu bağlamak için neler neler de anlattım öyle :) ama örtünmek isteyen arkadaşlara bir vesile olabilirsek bile ne mutlu bizlere. bu konuda da maillerinizi cevaplayarak yanınızda olmaya, destek olmaya hazırım bilesiniz :) ayrıca örtünmek isteyen güzel arkadaşlarıma bu süreçte okumalarını önereceğim bir kitap var: 'Her Kadın Örtünmek İster'. kesinlikle sizi etkileyecek bir kitap, tavsiye ederim.

diyeceğim o ki yeni örtündüğüm için bu konuda soru soran çok oluyor. 'nasıl karar verdin?, ne hissettin?' vs. vs... ben de sadece kendi hislerimden yaşadıklarımdan bahsedebiliyorum ama daha detaya inemiyorum. ya da karşımdakinin içinde olan o kıvılcımı nasıl ateşleyebileceğimi bilemiyorum. bu yüzden bu konuda bir kaç kitaba ihtiyacım vardı. çünkü istiyorum ki vesile olabileyim bir kişiye daha. inşallah en kısa zamanda bu kitapları okuyup, sizlerle de düşüncelerimi paylaşırım. daha da lafı uzatmadan işte kitapyurdu.com dan aldığım kitaplarım.



Allah' a emanet olun...

"Kadının yabancı erkekler yani mahremi olmayan erkekler karşısında örtmesi gereken yeri yüzü, el ve ayakları hariç bütün vücududur.

Başörtülerini yakalarının üzerine örtsünler. Kocaları, babaları... hariç başkasına ziynetlerini göstermesinler.

Erkeğin ve kadının namus ve iffetlerini korumaları ve kadının örtünmesi gereğinden söz eden bu âyetlerde, örtünme için belli bir şekil şartı ve model önerilmediği görülür. Bu sebeple de Kur'an'ın bu anlatımından yola çıkarak kadınların ancak çarşaf ve peçe ile dışarı çıkabileceği, yabancı erkeklerin yanında ağız ve burnunu örtmesi, hatta bir gözünü kapatması gerektiğini söylemek isabetli olmaz. Dikkat edilirse konuyla ilgili Kur'an âyetleri, kadın ve erkeğin fitneye ve şüpheye sebep olmayacak, karşı cinsin arzusunu kışkırtmayacak, ağır başlılığını koruyacak tarz ve biçimde örtünmesini istemektedir. Bundan, vücut hatlarını gösterecek kadar dar ve ince elbiselerin giyilmesinin doğru olmadığı sonucu çıkar. Buna karşılık erkeklerin şalvar, kadınların etekleri yerlerde sürünen uzun etek ve pardösüler giymesi dinin gereği olarak değil de kişisel tercih ve zevk olarak görülmelidir.

Hz. Peygamber'in sünnetinde de örtünmenin dinî ve ahlâkî cephesi sürekli vurgulanmış, giyim ve kuşamda sadelik, tabiilik ve temizlik tavsiye edilmiş, elbisenin vücudun hatlarını belli etmemesi ve içini göstermemesi üzerinde durulmuş, cinsler arası farklılık ve diğer din mensuplarına benzememe ilke olarak benimsenmiş, erkek ve kadının örtünme sınırlarıyla ilgili olarak da fıkıh doktrinindeki görüşlere kaynaklık yapacak birtakım ölçü ve açıklamalar yer almıştır.

Hz. Peygamber ve Hulefâ-yi Râşidîn döneminden itibaren de, müslümanlar, aralarında ayrıntı sayılabilecek bazı farklılıklar bulunmakla birlikte Resûlullah tarafından getirilen ölçü ve açıklamaları bütün asırlarda ve bölgelerde belli hatlarıyla korumuş ve yaşatmışlar, örtünmeyi ahlâkî ve insanî olduğu kadar dinî bir vecîbe olarak da görmüşlerdir. Örtünmenin iffet ve namusu korumak, tanınmayı ve incinmemeyi sağlamak gibi bazı hikmetleri, yani olumlu sonuç ve yararları bulunduğu doğru olsa bile örtünme vecîbesinin böyle bir gayeye kilitlenerek açıklanması, bu gayenin bulunmadığı veya başka yollarla elde edildiği durumlarda örtünmenin gerekmeyeceği görüşü doğru olmaz. Bunun için de, şekil ve ayrıntı yönüyle mahallî ve kültürel bazı özellikler ve farklılıklar taşıması dinen müsamaha ile karşılanmış olsa bile, esas itibariyle örtünmenin dinin emri ve gereği olduğu hususunda müslümanlar arasında bir görüş ayrılığı zuhur etmemiştir. "
(koyu renkli açıklamalar diyanet işlerinin sitesinden alıntıdır)

13 Eylül 2012 Perşembe

AH MİNE'L AŞK



Sevgili kuzenim Gülay ablamın bize evlilik hediyesi... Kendisi tezhiple uğraşıyor ve kısa bir zamanda bu konuda kendini çok geliştirdi maşaallah. Yazısını hattata yazdırıyor, yazı dışında gördüğünüz her şey kendisine ait. Ve böyle emek ve sabır işi olan bu değerli tabloyu bize hediye etmiş olması beni o kadar duygulandırdı ve mutlu etti ki anlatamam. Bir kez daha buradan kendisine teşekkürlerimi iletiyorum :)

Ve bizim oturma odamızın duvarında yerini buluşu...




Renkli kağıdıyla, çerçevesiyle, tasarımıyla öyle güzel olmuş ki; çok sevdim çoookk :) Hele ki Ah mine'l aşk' ın anlamı çok hoşuma gitti.

Hüzünlü bir hikâyeyi anlatır Ah Minel Aşk. Hat sanatında ağlayan iki göz ve bir Elif ile çizilip, hem kahderen aşk hem de kahreden gözyaşının ifadesidir. Yeni bir yorum ile tasarlanan ‘Ah Minel Aşk’ın ilk harfi ‘elif’ bir hançeri, ikinci harfi ‘ha’ ise ağlayan iki gözü simgeliyor. Aşktan ah çekme anlamına gelen ‘Ah Minel Aşk’, sevip de kavuşamayanların hikâyesini anlatır.

Halk sanatında tabiat bir çerçeve gibi insanın çevresinde yer alırken burada elif ve he’yi insan olarak düşünürsek tabiat bunun çevresinde ikinci planda toplanıyor demektir. Tabiatın sınırsızlığı yazı ile resimlenmesine kolayca imkan sağlayamadığından yazı sadece resmin ortasında görülür, he’nin dere şeklinde göz yaşlarıyla, tabiatla birleşir, aynı şey olur. bu ah minel ask yazılı tabiat resimleri ateşle suyun, iki zıd mizacın yankısıdır. yedi dağın tepesinden ateşler dumanlar fışkırırken iki gözlü he’nin gözlerinden akan yaşlardan dereler, denizler meydana gelir. elif’in tepesinde yıldırımlar zikzaklar çizer. Demir dağları eriten, feleğin aynası olan gök kubbesini karartan, yer yüzünü tufanlara boğan bu aşk timsalinde iki ayrı güç yan yana bulunduğu halde birbiriyle birleşememektedir. Ateşle su, elif’le he bunu sembolleştirir. Kaynak: Türklerde Dinî Resimler, Malik Aksel

  
Sevgiler...

10 Eylül 2012 Pazartesi

TATİL-4: SEDİR ADASI-BODRUM-AKYARLAR-MANİSA



Muğla-Akyaka' ya kadar gelmişken, Sedir Adası'  na gitmemek olmazdı-öyle çok insan gidiyordu ki teknelerle, gerçekten görülesi bir yer zannettik-biz de bir günümüzü ayırıp gittik elbette geri kalır mıyız :) Zannettik ki uzaktan görüldüğü kadar büyük olan bu adada kimbilir neler vardır. Tek bir plaj, onun da plaj kısmındaki kum çevrelenmiş, basmak yasak, denize küçük köprülerden giriyorsunuz, ve bütün herkes orada vıcık vıcık. Cleopatra' nın girdiği sahillerden biri. daha önceden kumuna basmak yasak falan değilmiş. Fakat bu kum, kendini yenileyen bir kum olduğu için -ki gerçekten özel bir kum incecik- daha sonrasında etrafını çevrelemişler ve yasak koymuşlar. Yalnızca Dünya'nın iki yerinde varolduğu bilinen bu özel kumun özellikleri de ateşte yanıyor, sodalı suda kendiliğinden çoğalıyor ve büyüteç altında incelendiğinde hareket ediyor olmasıymış. 

Millet öyle bir doluşmuştu ki denize, herkes dip dibe ve resmen deniz pislenmişti artık kalabalıktan. Biz de yine akıllılık edip arka taraflarda bir küçük koy bulduk kendimize. Zaten göçebeler gibi şemsiye ve hasırlarımızla gezdiğimiz için hiç sıkıntı olmadı bulduğumuz her yere tünemek :) Neyse açıkçası değmedi gittiğimize. Hem tekne ücreti, hem içeriye giriş ücreti epey pahalıya mal oldu ve 2 saat bile durmadık. İçerisinde yine Yunanlı kalıntıları olduğu için, müze hesabına ücret alıyorlar giriş için. Neyse sadece gidişteki tekne turu keyifliydi, işte fotoğrafları...




Burasıyla ilgili bahsedebileceklerim bu kadar. Bir de Akyaka için anlatacaklarımı bitirmeden, son olarak da gidebileceğiniz plaj ve koylarla ilgili ipuçları vermek istiyorum. Çınar Plajı sakin, güzel; fakat büyük çakıl taşlı  ve deniz ayakkabısız girmeyin kesinlikle. İncekum denilen bir plaj var. O da Sedir Adası' na gitmek için binilen teknelerin olduğu yerin biraz daha ilerisinde. Fakat İncekum Plajı da küçük ve çok kalabalık. İncekum' a gelmeden hemen önce güzel bir koy var ağaçların arasında, havuz gibi de denizi var. Girdiğimiz en güzel deniz orasınınkiydi diyebilirim. İşte ordan da birkaç görüntü...



Daha sonra Akbük Plajı varmış -ki orasının en ünlü plajlarındanmış- bizim vaktimiz olmadı ama çok güzelmiş diye duyduk. Bu taraflara gidip de, daha sakin bir yerlerde denize girmek isterseniz; koylar çok fazla; ama dediğim gibi arabayla gitmeniz şart. Evet geçiyorum son iki günlük Bodrum turumuza...

Öncelikle oraya gittiğimizde bulduğumuz İlayda Butik Otel' den bahsedeyim. Bodrum' a gitme fikri son anda çıkınca, bir delilik yaptık ve yer falan ayarlamadan kendimizi orada bulduk. Zaten çok yakındık 1,5-2 saatte vardık Bodrum-Akyarlar' a. Direk merkez elbetteki kalabalık ve pahalı olurdu bu ayda. Ama Akyarlar gayet uygundu bizce ve yine şirin, küçük bir yerdi. Tesadüfen bulduk yine kalacağımız yeri ve manzarası falan süperdi. Otel de fena sayılmazdı.







Bir akşam Turgutreis' e gittik. Orası daha normal bir şehir havasında. yani direk yazlık bir yer değil. Ama sahili falan güzeldi yine. Tek oturmak için bulabildiğimiz yer; sahildeki kahve dünyasıydı. Orda da el sanatları standları çok fazlaydı. Ama ben sanırım alışveriş havamda değildim, hiç bir şey almadım bu tatilde. Sadece her gittiğimiz yerden, o yeri simgeleyen magnetler aldık. Ve buzdolabımızı gittiğimiz yerlerin magnetleriyle süslemeye karar verdik. Gittiğimiz her yerden magnet almayı unutmayacağız artık (klasik biliyorum ama güzel bence, onlara baktıkça oralardaki anılarımız gelcek hemen aklımıza).

                                Bunlar da oralardan aldığımız magnetlerimiz...


                        Bütün dolabı bunlarla kaplamak istiyorum. Bunun için çok gezmem lazım çoookk :)

Son gecemizde de Bodrum merkeze gittik. Upuzun dapdar bir sokağı vardı. Yine yol boyunca hediyelik dükkanları vardı. Bizi pek açmadı oralar, çok kalabalık ve gürültülüydü. Görmemiş olmayalım diye gittik zaten Bodrum' a da.



Ertesi gün hüzünle yola koyulduk. Gidişler hep heyecanlı ve sevinçli, dönüşler hep hüzünlü mü olmak zorunda :( Ama giderken uğrayacağımız yerler olduğu için, yine de meraklı ve heyecanlıydım. İzmir' den geçerek Manisa' ya uğradık. Manisa' nın meşhur kebabından yedik. Ve Yenihan' da cilveli kahve içmeye gittik. O da ne dediğinizi duyar gibiyim :) Netten baktık ki Manisa' nın cilveli kahve denilen, bademli, fındıklı, kömür ateşinde pişen Türk kahvesi meşhurmuş. Bunu da Yenihan' da Cafe Han' da içmek gerekiyormuş. Kahvenin yanında bir kaşık veriliyor. Kahve içilmeden önce bademler yeniyor. Ardından kahve içiliyor. Köpükle badem ezmesinin karışımı özel bir tat oluşturuyor. Dövülmüş bademin kahvenin dibine çökmemesi için mutlaka çifte kavrulmuş olması gerekiyomuş. İlk olarak şehzadeler için hazırlanan bu kahve sonrasında gelinlik kızlarla meşhur olmuş. Gelinlik kızlar, eve gelen görücülere bu cilveli kahveyi hazırlarmış.



Ve tatil biter. Yine işler güçler bizi bekler :) Umarım yararlı ve keyifli bir tatil postu serisi olmuştur. Sevgiyle kalın...

6 Eylül 2012 Perşembe

TATİL-3 : DATÇA-PALAMUTBÜKÜ-KNİDOS

Gittiğiniz tatil yerinin civarlarında gezilip görülecek yerler varsa; oralara kadar gitmişken en küçük yerine bile gidip oraları da görün derim. Ege aşığı olanları anlamazdım, abartıyorlar derdim ama hakikaten haklılarmış. Denizi, havası, evlerinin benzer ve iç açıcı oluşu insana huzur veriyor.

Yeni Datçayı çok beğendiğim söylenemez; ama aksine Eski Datça' ya bayıldım. Gerçi orasıda birkaç sokaktan ibaret ama havası, tarihi çok farklı. Buyrun fotoğraflarla beraber gezelim Eski Datça' yı.


Ege' nin hemen her yeri bu begonvillerle kaplı. Zaten pembiş pembiş sadece bunlar insanın içini açmaya yetiyor. Burası bir otel miydi neydi anlayamadım, arabayla geçerken çekmiştim.


Bakar mısınız harika sokaklar... Bu tarz yerlere bayılıyorum işte, eski sokaklar, kenarlarda el sanatları yapıp satan dükkanlar, standlar olacak. Onlar da var, burası tam benlikti anlayacağınız...



Ben meraklı gözlerle bakınırken. Ama o harabe evin içinde korkunç şeyler vardı. Duvarlarında korkunç insan figürleri, değişik resimler vardı. Yeni yapılmış bir şeydi belli. eskiye ait değildi. Tırsak ben uzaktan uzaktan bakıyorum, yanaşamadım bile :)

Yine el sanatlarının olduğu standlar...

 Bu kapı da ilgimizi çekti, değişikti. Egenin meşhur mavi beyazını her yerde görebilmeniz mümkün.

Gelelim Palamutbükü' ne. Burası da netten gezilecek yerler diye araştırırken bulduğumuz bir yer. Uzunca bir sahilden ibaret. Arabayla giderken yukarıdan çektiğim manzarası. Yine Ege' de böyle kocaman adaları görmek  mümkün.


Burasının değişik bir havası vardı. Açıkçası sıkıcı bir yer gibi geldi bize. Deniz dışında pek bir özelliği yok.



O yüzden fazla da foto çekinmemişiz. 

Geçelim Knidos' a. Aklıma geldikçe "vuuuuwww" diyorum :) Nasıl bir yoldan gittik oraya inanamazsınız. Uçurumun dibi ve çok ıssız yollar. Bir elim arabanın kapısına yapışmış vaziyette, bir taraftan eşime ' Bak Allah muhafaza denize düşersek şöyle yap böyle yap, camları kapatmak gerek su girmesin içeri boğuluruz' falan. Eşim de ' Tam tersine camların açık olması lazım ki içerde hava birikirse araba şişer kapılar da açılmaz. Hem camdan çıkmak kolay olur'. diyor falan Allah' ım ya muhabbete bakar mısınız :) Benim yükseklik korkum var arkadaşlar, biri cam silerken bile biraz fazla eğilsin ağlarım ben nolur yeter gir içeri diye :) Ama kamıkaziye defalarca binmiş bir insanım aynı zamanda, bu nasıl bir korku anlayabilmiş değilim :) Ama şimdi o kadar cesaretim yok, gençlikte kaldı hepsi ahh ahhh yaşlandık gelemiyorum böyle şeylere :) Velhasıl kelam yollar kötüydü ama ben de fazla abartmış olabilirim. Git git bitmek bilmeyen bir yoldu. Daha yolda başlıyordu Yunanlılardan ya da bizlerden kalma tarihi yıkıntılar. Buyrun Knidos' u siz de görün, ben çok etkilendim.



İskenderiye Feneri’nin mimarı Sostratos burada yaşamış. Ve daha pek çok bilim ve sanat adamı. Doktor Euryphon ve öğrencileri zamanının ikinci büyük tıp okulunu Knidos’ta kurmuşlar. Biri 20.000, diğeri 5.000 kapasiteli iki tane tiyatrosu var. Ve tiyatrolar hep denize nazır yerlere inşa edilmiş. İnsanlar tiyatro izlerken, bir yandan da denizi seyretmişler demek :)



Ören yeri gezisinin ilginç noktalarından biri de Mevsimleri ve zamanı gösteren güneş saati. En tepede Apollon Tapınağı var ve kent oraya doğru bir tiyatro gibi yükseliyor.

Şu manzaraya bakar mısınız öyle güzel bir koya yerleşmiş ki adamlar, oralarda yaşayan, yürüyen insanları hayal edince çok etkilendim. 



Resmen kalp yapmış adamlar :)



Öyle bir rüzgarı var ki yürümekte bile zorlandık ki, şalım değişik bir hal almış gördüğünüz üzere... 

Gişeden (08:00’den günbatımına kadar açık) girer girmez sağınızda iyi durumda bir Hellenistik tiyatro, solunuzda yatların demirlediği güney limanı var. 

Ve sanırım Datça' dan Knidos' a yine tekne turları oluyor.

Tahmin ediyorum ki buralarda geniçce caddeler vardı. Zaten kocaman merdivenlerinin olduğu belli. Oralarda asiller yürüyordu besbelli. Çıplak Afrodit heykeli ise Knidos' un turizm gelir kaynağıymış o zamanlarda. Herkes onu görebilmek için gelirmiş. Ama sonradan ekonominin bozulmasıyla heykeli satmaya kalkmışlar; fakat halk buna tepki göstermiş. İmparator, heykeli tapınaktan söktürüp İstanbul’daki Lausos Sarayı’na götürür. Afrodit heykelinin, M.S. 5. yüzyılda çıkan bir yangında yok olduğuna inanıldığı gibi, Bizanslılar tarafından parçalandığına inananlar da var.

Nette sonradan okuduğum yorumlara göre; zekice planlanmıştır; çünkü askeri liman kolay fark edilmeyen, neredeyse kapalı bir daire konumundadır, ticari limansa ulaşımın kolay sağlanacağı, ucu açık konumdadır.

Ekşi sözlükte ise biri şöyle bahsetmiş Knidos' tan; "Knidos yıkıkdır(harabedir), ıssızdır, yakınlarında ne bir köy, ne de bir insan vardır. Fakat yaşayan bir kentten daha canlı;daha anlamlı ve derindir. Çağ çağı siler, zaman zamanı söndürür. Ama burada çağların silemeyeceği, zamanların söndüremeyeceği bir güzellik var. Burası harabe değil cennet yıkıntısı... "

Nedendir bilmem ama gerçekten insanı etkileyen bir tarafı var burasının. Gezilip görülecek yerlerden biri diye düşünüyorum. Yarın son gezi postumla yine burada olacağım. Görüşmek dileğiyle... :)


5 Eylül 2012 Çarşamba

TATİL-2: MUĞLA-AKYAKA-MARMARİS

Tatil postlarımıza tam gaz devam ediyoruz. Muğla' ya girdiğimiz gibi karşılaştığımız manzara ve doğru bir tercih yapmanın verdiği mutlulukla, arabayı durdurup bu harika manzarada bir fotoğraf çektirmeliydik. Tepe olduğu için öyle rüzgar vardı ki; şalım falan kaymış, zaten onca yoldan sonra arabadan indiğimde pestilim çıkmıştı yorgunluk ve sıcaktan.


Akyaka'da kaldığımız apart otel... Biz teras katında kalıyorduk. Fotoda pek gözükmemiş.


Alt kattakiler mutfaklı, bir kaç odalı falandı. Ama biz iki kişi olduğumuz için çatı katını tercih ettik. Tek bir yatak odası ve banyosu vardı. Bir de mini bir buzdolabı. Kahvaltılıklarımızı marketten alıp buzdolabımıza koyduk ve sabahları kahvaltımızı terasımızda yapmaya karar verdik. Dilerseniz otelin sabah kahvaltısı da vardı ekstra cüzi bir ücret karşılığı. Palmis Apart Oteli internetten tesadüfen bulduk ve gayette memnun kaldık. Rahatsız eden yok, gürültü, müzik sesi yok, tam dinlenilecek bir yerdi. Akyaka' da konaklama ücretleri daha makuldü. Üstelik ramazan sonrası fiyatların 2 hatta  3 katına çıktığı bir ayda olmamıza rağmen. Otel hakkında ayrıntılı bilgi almak isteyenler için minikatolyem@gmail.com adresimden sorularınızı cevaplayabilirim. Ayrıca otelin kendi sitesinden de bilgi alabilirsiniz : http://www.palmissapart.com/

Kaldığımız terastan gözüken mazara...



Civardaki diğer oteller... Köyün mimarisi hep bu şekilde. Farklı bir yapı yok. Bölgeye gelen ilk mimarlardan biri birkaçı evi böyle yapınca, diğer mimarlar da köyün bu mimarisini bozmak istememişler ve bir gelenek gibi bu yapılaşmayı sürdürmüşler. Çok da hoş olmuş doğrusu.





                                                   Terasımız...

 
Heheh süperiz dimi :) Babam olmasa bu şemsiyeyi almak aklımızın ucundan bile geçmemişti. Ama her gün babamı andık, iyiki akıl etmiş de bu şemsiyeyi bize vermiş tam yola çıkarken diye. Çünkü halk plajları felaket kalabalıktı. İnsanlar şezlonglarda resmen dip dibe yatıyorlardı. Zaten öyle bir ortama girmek dahi istemedik. Araba da olunca hep güzel koylar keşfetmeye koyulduk. burası Akyaka' da Çınar Plajı. Resmen bize ait gibiydi :) Deniz mükemmel, resmen turkuaz mavi ve çok berrak. Zaten o taraflar hep mavi bayrak almış plajlardı. Ama mutlaka deniz ayakkabısı almalısınız oraya giderken; çünkü kimi yerlerin ilk giriş kısmı çakıllı ve yer yer deniz kestaneleri vardı. Çınar Plajı sırf çakıllıydı ama diğer koylar daha çok kumdu ve deniz kestanesi  pek yoktu. Deniz ayakkabılarıyla da çok rahat ettik. Denizden huylananlar için çok iyi :)

Haşemamı nasıl buldunuz? :) Haşemaya karşı olanlar var; ama ben öyle düşünmüyorum. Gayet eşofman gibi duruyor anında kuruyor, üzerinize yapış yapışta durmuyor ayrıca. Bence oldukça kullanışlı. neden örtülü bayanlarda Rabbimin bu güzelliklerinden yararlanamasın? Ben çok rahat ettim, üzerine de ince bir şalla biraz haşemaların o robot görüntüsünden kurtulabiliyorsunuz :) Ayrıca Minik Atölyem' in sipariş çantalarından birini iyiki yanıma almışım. Plaj çantası olarak kullandım ve dünyanın eşyasını, havlusunu koymama rağmen; beni yarı yolda bırakmayarak çok işime yaradı. Almak isteyenler için; 4 tl ye Minik Atölyem' den temin edebilirsiniz.

Akşamları da Marmaris' e gittik. Marmaris' in çivisi çıkmış durumda ne yalan söyleyeyim. Her yer turist kaynıyor, ülkemizin güzelliklerinden bizlerden çok onlar faydalanıyor. Bütün dükkan isimleri İngilizce yazılmış. Türkçe isimli bir mağaza  göremedim desem yeri. Sanki Türkiye' de değil, yabancı bir memlekettesiniz. Zaten tatil boyunca yemek konusunda çok sıkıntı çektik. Yeri geldi çok moralim bozuldu, ağrıma gitti. Bir tane alkolsüz restorant yoktu. Lahmacuncu da bile alkol mü olur, evet vardı. Oturup oturup, menüye baktıktan sonra kalktığımız çok yer oldu. İnat etmiştik ya onlara para kazandırmayacaktık. Kim bilir bizim de oraya verdiğimiz parayla yine alkol alınacaktı. Ve biz de yok yere günaha girecektik. Deniz kenarında hele alkolsüz hiç bir yer yok ve en güzel yerlerde paramız olduğu halde oturamamak çok can sıkıcı. Direndik, nefsimize söz geçirerek, cennette daha güzel mekanlarda da inşallah bizler otururuz diyerek sokaklarca gezdik uygun bir yer bulabilmek için. Konya mutfağı orada favorim oldu. İki farklı yerde de bulduğumuz konya mutfağında da alkol yoktu. Takdirimi aldılar valla bravo :) Zaten etli ekmeğe bayılırım, ohh çok da iyi denk geldi.


Alabi Restorant kurtarıcımız oldu. Gerek sunumu, gerek sakinliğiyle güzel bir yemek yediğimiz bir mekandı.


                                                         http://www.alabi.com.tr/




                        Marmaris' in kızarmış dondurmasını yerken :)

                              Aaaa kombin yayınlamadan olur mu :)

Bu fotoğraflar da başka bir akşam gittiğimiz Marmaris turundan...


Burası büyük bir meydan. Ve arkada gördüğünüz fiskiyeden fışkıran sular, müzik eşliğinde göğe doğru yükselerek adeta dans ediyor. İlgi çok büyük, bütün herkes fotoğraflamanın peşinde olduğu için biz ancak şov bitince fotoğraf çekinebildik.



Bu gördüğünüz devasal bir yolcu gemisi. Sanırım tüm turistler bu gemiyle gelmiş oraya. Öyle büyüktü ki Titanic geldi aklıma :)


Eee bir yorgunluk kahvesi içmeden olur mu? :) Sevgiyle kalın, yarınki gezi postlarında görüşmek dileğiyle...